Raporu pdf olarak indirebilirsiniz.
İÇİNDEKİLER
- GİRİŞ——————————————————————————————– 2
- EKSTRAKTİVİZM: EL KOYMALAR VE MÜLKSÜZLEŞTİRME İLE GELEN SERMAYE BİRİKİMİ———————————————————————– 3
- DEVLETE HÜKMEDEN ŞİRKETLER: CENGİZ’LE YENİDEN ŞEKİLLENEN BİR COĞRAFYA———————————————————————————– 4
- SOSYO-EKONOMİK PERSPEKTİF—————————————————- 5
GÖRÜŞMELER:
- 12.06 SAMSUN——————————————————————————–7
- 13.06 ORDU———————————————————————————–10
- 14.06 GİRESUN——————————————————————————12
- 15.06 TRABZON—————————————————————————–15
- 16.06 FINDIKLI——————————————————————————16
- 16.06 ARHAVİ——————————————————————————–16
- 17.06 HOPA———————————————————————————–19
- 17.06 ARTVİN——————————————————————————–21
- 18.06 GÜMÜŞHANE————————————————————————23
- 19.06 TOKAT———————————————————————————25
- TESPİTLER VE ÖNERİLER————————————————————- 27
- SONUÇ—————————————————————————————– 28
KÖYLÜSÜZLEŞTİRMEDEN CENGİZİSTAN’A KARADENİZ’E DAYATILAN DÖNÜŞÜM VE ÇEVRESEL YIKIMLAR
Küresel kolektif emekçinin maddi birleşimi için gerekli olan “diğer toplumsal biçimlerin” süregelen parçalanması, tarım tarihçilerinin ve sosyologların ‘’küresel köylülüğün ortadan kaldırılması’’ olarak veya Eric Hobsbawm’ın çarpıcı bir şekilde “köylülüğün alacakaranlığı” olarak adlandırdığı şeydir. Hobsbawm’a göre, yirminci yüzyılın doğurduğu en temel değişim—iki dünya savaşı, sömürgeciliğin sona ermesi, Bilgi-Teknoloji devrimi ve devlet sosyalizminin yükselişi ve düşüşü gibi tarihsel olaylarla karşılaştırıldığında bile—şüphesiz “köylü ve kırsal yaşamın sona ermesiydi’’.
Martin Arboleda – Planetary Mine
GİRİŞ
Bu rapor, Türkiye’de ‘’üstün kamu yararı, kalkınma, cari açığı kapatma’’ söylemleri altında tabiri yerindeyse “şaha kalkan” çevresel yıkımları yerellerin tanıklıkları ile yerinde gözlemlemek, mücadele pratikleri hakkında bilgi edinmek ve birleşik bölgesel bir mücadeleyi oluşturmaya yönelik görüşmeler yapmak amacıyla Polen Ekoloji Kolektifimizin çalışma grubu tarafından Orta ve Doğu Karadeniz’e gerçekleştirdiği seyahat notlarından hazırlandı. Raporda sırasıyla;
- Neoliberal sistemde sermaye birikiminin ana unsurlarından olan ekstraktivizm üzerine kuramsal tespitler verilmekte,
- Ekstraktivizmin el koyma örneği olarak Cengiz Holding’in Karadeniz Bölgesindeki projelerine değinilmekte,
- Yapılan görüşmeler ve gözlemlerden yola çıkarak bölgenin kısa bir sosyo-ekonomik perspektifi sunulmakta,
- Her bir kent için görüşülen kişiler tarafından dile getirilen başlıca çevresel tahribatlar ve mücadeleye yönelik fikirler verilmekte,
- Görüşmelerin bir sentezi niteliğinde bazı tespit ve öneriler sunulmaktadır.
Ekolojik krizin şiddeti ve çözüm yolları üretmenin aciliyeti göz önüne alınarak; raporda hazır çözümler sunmaya değil, yer yer okura sorular sorarak birlikte düşünmeyi öneren bir yöntem izlenmesine gayret edilmiştir.
EKSTRAKTİVİZM: EL KOYMALAR VE MÜLKSÜZLEŞTİRME İLE GELEN SERMAYE BİRİKİMİ
Son dönemin teknolojik gelişmelerinden adını alan ‘’dördüncü sanayi devrimi’’nin daha öncekilerden niteliksel olarak farkı, yeni teknolojilerin fiziksel, dijital ve biyolojik alanlarda sistematik bir şekilde etkileşiminden kaynaklanıyor. Bunun madencilik sektörüne yansıması robotik, biyoteknoloji, yapay zekâ ve coğrafi bilgi sistemlerindeki yeniliklerin, minerallerin çıkarılması ve işlenmesindeki muazzam etkileriyle kendini gösteriyor. Sayıları gün geçtikçe artan mega madenlerin her biri ortalama bir kentin kırk katından daha fazla katı atık çıkarıyor ve yaşam alanları o kadar hızlı yok ediliyor ki yapılan milyonlarca tonluk kazıların yanında çıkarılan mineraller ancak çok ufak birer yan ürün olarak açığa çıkıyor. Üstelik sermayenin güdümünde ilerleyen bilimsel çalışmalar ve teknolojik gelişmeler sayesinde eskiden düşük tenörlü oldukları için kazılmadan bırakılan cevherler artık yüksek kazanç vaad ediyor. Bu durum su varlıkları, canlı türlerinin yaşam alanları ve yerel toplulukların geçim olanakları üzerinde gitgide artan bir baskı yaratıyor.
Sermaye doğal varlıklara el koyabilmek için devletin dönüştürücü gücüne ihtiyaç duyar. Bunun için devlet, yasa koyucu şiddetiyle halkın yaşam alanlarını da kapsayan toprakları sınırları çizilen, ölçülen, soyutlanan ve denetlenen mekânsal bir kategoriye dönüştürmektedir. Çevre aktivistleri bu tanımlamaya Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarından aşina olmalılar: sanki ekosistem parsel parsel bölünüp parçalanabilirmiş gibi haritalanarak ruhsat alanlarına ve proje alanlarına ayrılmakta, ÇED değerlendirme kriterleri ruhsat alanı büyüklüğüne veya enerji santrali kapasitesine göre sınıflandırılmaktadır. Bu anlayış doğanın bütünlüğüne açık bir saldırıyı ve ekolojik yaşama ileri düzeyde bir yabancılaşmayı işaret ediyor. Bu şekilde para dışında tüm değerlere yabancılaşan ve değdiği her şeyi metalaştırarak saplantılı bir şekilde kendini genişletme yolunda ilerleyen sermaye insanları, nesneleri ve kurumları toplumsal egemenliğin kişisel olmayan biçimlerine tabi kılıyor.
Ekolojik emperyalizmin ana unsurlarından olan ekstraktivizm gittiği her yere şiddet, mülksüzleştirme ve ekolojik yıkım götürüyor: Ekstraktivizm sadece doğayı hoyratça gasp ederek bizlere bölünüp parçalanan, metalaştırılan bir doğa tanımını dayatmakla yetinmiyor. Devlet kurumları üzerinde baskı kurarak çevresel koruma mevzuatını kemiriyor, katılımcı demokratik süreçleri aşındırıyor, tüm değerleri parasal alana indirgeyerek adalet kavramını yozlaştırıyor, yerel halkın geçim olanaklarını, kültürel değerlerini tahrip ediyor, halkın meşru direnişlerini kolluk kuvvetlerinden destek alarak zorla bastırıyor ve açıkça insan hakları ihlallerine yol açıyor. Sosyal devlet gitgide sermayenin önünü açan bir role bürünüyor, politik olan toplumsal alan uzmanların ve bürokratların görüşlerine bırakılarak halkın karar süreçlerine katılımı engelleniyor.
Doğanın sermayeye tabi kılınması el koymakla, kazıp çıkarmayla, yani sermaye birikimiyle de sınırlı kalmıyor. Ekolojik sömürü, sermayenin geri dönüş sürelerini hızlandırmak için doğanın biyolojik üretkenliğini sistematik olarak artmaya zorluyor. Karadeniz’de özellikle Hopa ve Artvin’deki aşırı orman seyreltmeler, doğal ormanları büyük oranda tahrip ediyor. Yakın gelecekte bunların yerini plantasyonların, maden sahalarının ve çay üretiminin alması muhtemel görünüyor.
Rapora konu olan Orta ve Doğu Karadeniz kentleri ve kırsalında, yukarıda tanımladığımız şekilde devlet kurumlarının politik yönden dönüştürücü, ardından sermayenin çevresel yönden yıkıcı etkilerini çokça gözlemledik: kıyı dolgularıyla ve ‘’Yeşil Yol’’ projesiyle denizle bağı koparılan, yüksek katlı binalarla betona gömülerek geçmişini ve hafızasını yitiren kentler, ardarda dizilen HES’ler yüzünden can çekişen nehirler, taş ocaklarıyla delik deşik edilen ormanlar, madenlerin kimyasal atıkları ile zehirlenen dereler, metalik madencilik projeleriyle yok edilen ormanlar, tarım alanları, meralar, yarım yüzyıl öncesine kadar benzersiz bir sucul ekosistemi olan Karadeniz’de canlı türlerin gitgide yok olması…
İnsan türü ekosistemin bir parçası olduğu için Karadeniz’deki tüm doğa tahribatlarını; geçim ekonomisini yitiren köyler, köylüsüzleştirilen kırsal alanlar, istihdam şantajıyla madene mecbur bırakılan insanlar, yitirilen müşterekler ve ortak değerler, yaşam koşulları ağırlaşan kadınlar, şirketlerin taleplerine göre coğrafyası değiştirilen bölgelerde yabancı durumuna indirgenen yerel halklar, baskılar, çatışmalar, mülksüzleştirmeler, el koymalar, yani altı oyulan demokrasi ve insan hakları ihlalleriyle birlikte incelemek gerekir.
Meseleye tersinden bakmak belki çözüm yolunda bize içgörü sağlayabilir: kırsaldaki acele kamulaştırmalar, geniş ölçekte mülksüzleştirme politikaları ve bunların sonucunda köylülüğün tasfiyesi olmasa, ekstraktivizm yaşam alanlarımıza rahatça el koyamayacak, geçim için yapılan tarımın yerini endüstriyel tarım alamayacak, nihayetinde dördüncü sanayi devriminin sürekli sermayeden yana çalışan dönüşümleri sekteye uğrayacaktır.
Öyleyse ne yapmalı? Köyleri nasıl yeniden şenlendirmeli? Gıda egemenliğimize nasıl sahip çıkmalı? Bu konularda iyileşme sağlanmadan çevresel yıkımlar önlenebilecek mi?
DEVLETE HÜKMEDEN ŞİRKETLER: CENGİZ’LE YENİDEN ŞEKİLLENEN BİR COĞRAFYA
Ekstraktivizm, gittiği bölgelerin sosyo-ekonomik koşullarını tahrip edip parçalanmış coğrafyalara neden olur. Aslında faaliyetlerini toplumsal yaşamdan büyük oranda yalıtılmış olarak sürdürmekle birlikte, minerallerin uluslararası pazarlara taşınması için küresel ağlara bağlayan lojistik altyapıyı başarıyla oluşturur. Sonuç olarak bulunduğu bölgenin topoğrafyası ile, demografisi ile, sosyal yapısıyla kendi ihtiyaçlarına göre yeniden şekillenmesine neden olur.
Karadeniz’de Cengiz Holding’in faaliyetleri buna örnek verilebilir;
- Giresun, Hopa ve Zonguldak-Ereğli’de liman inşaatlarını tamamlayan Cengiz Holding, özelleştirme sayesinde Eti Bakır’ın da sahibi.
- Samsun Tekkeköy’deki sülfürik asit üretim tesislerinde kapasite artışı için ÇED süreci devam ediyor. Aynı tesisin atıkları için 177 dönümlük kıyı dolgu projesine geçenlerde ‘’ÇED olumlu’’ kararı verildi.
- Şirketin Kastamonu Hanönü ilçesinde bakır madeni projesi için geçen sene ‘ÇED gerekli değil’ kararı verildi.
- Eti Bakır’ın Sinop-Boyabat’ta açmak istediği yeni bakır madeni projesinin 12 hazirandaki Halk Katılımı Toplantısı ise yerel halkın ve çevre aktivistlerinin tepkileri sayesinde yaptırılmadı.
- Eti Bakır Artvin-Murgul’da da bakır madeni çıkarıyor. Çıkarılan cevher Murgul’dan Cengiz’in inşaatını yaptığı Hopa limanına götürülüyor ve buradan gemiyle Cengiz’in Samsun’daki zenginleştirme tesisine taşınıyor.
- Ayrıca Artvin-Cerattepe’de Eti Bakır’ın yer altı bakır madeni işletmesi devam ediyor. Burada sadece 280 kişi çalışıyor.
- Şu sıralar şirket, Cerattepe’de bakır zenginleştirme tesisi yapmak için ÇED başvurusu çalışması yapıyor.
- Eti Bakır Artvin’de altın madeni çıkarmak için çabada bulundu: 2014 yılında açık ocak altın madeni projesi için ÇED başvurusu yapıldı. Ancak yaklaşık 1000 kişilik karşı dirençle HKT toplantısı yaptırılmadı.
SOSYO-EKONOMİK PERSPEKTİF
Orta ve Doğu Karadeniz boyunca yapılan görüşmelerde sıkça dile getirilen temel sorun: “İnsanlar son yıllarda topraktan kopartıldılar. Köylerde ciddi bir nüfus düşüşü söz konusu”.
Köylerin boşalmasının başlıca sebepleri;
- Köy okullarının ve sağlık ocaklarının kapatılmasıyla köylünün sosyal yaşantısında karşılaştığı zorluklar,
- Köylerin yakınlarında işletmeye açılan madenlerin su varlıklarına, tarıma ve hayvancılığa verdikleri zararlar sonucu köylünün geçim ekonomisinde tahribat,
- Köy müştereklerine, özellikle de meralara el konması: 2012 yılında hükümet köy tüzel kişiliğine ait olan meraları sınıflandırdı. Sonra meralara el konularak hazineye transferi gerçekleşti, ardından da sermayeye açılma süreci işletilmeye başlandı. Sonuç olarak meralar imara açılıyor, enerji ve sanayi tesisleri yapılıyor.
- Köylerde tarım ve hayvancılığa teşviklerin ve desteğin azalması gençleri ve kır emekçilerini göç etmeye zorluyor.
Sosyal ve ekonomik alandaki bu çifte sakatlama ‘’köylülüğün tasfiyesini’’ hızlandırdı. Karadeniz’de çok sayıda köyün hane halkı kışlarını genellikle kent merkezlerinde ve İstanbul gibi metropollerde geçiriyor ve yazın kısmen köylerine dönüyorlar. Hanelerin dolu olduğu bazı köylerde köylüler kendilerini etkileyen projelere karşı örgütlü mücadele verip, dava açıyorlar. Ancak ekstraktif saldırının gitgide yoğunlaştığı son dönemde çoğu yerde mücadeleye katılım zayıf kalıyor. Bu nedenle köyler şenlenene kadar sadece köylerde örgütlenmek yeterli değil. Kırsal alanlara, tarımsal üretim alanlarına sermaye saldırısının karşısında sermayenin yönetim merkezlerinin konuşlandığı kent merkezlerinde yaşam alanı savunmasının örgütlenmesi hayati bir rol oynayabilir.
Öte yandan köylüler de zaman içinde değişime uğruyorlar: eski yaşam bilgisi gitgide kaybediliyor. Köylünün doğayla ilişkisi sakatlanıyor. Bunu tekrar nasıl kurabiliriz?
Neo-liberal sistemde kamusal alana ve ortaklaşmaya yer verilmiyor. Köylüye ekolojik değerler üzerinden ulaşmak artık eskisi kadar kolay değil. Dolayısıyla köylünün proleterleşmesine ve kent çeperlerine ekonomik göçe zorlanmasına karşı mücadelenin ateşlenmesine, bunun için ekolojik bir ekonomi-politik altyapının hazırlık çalışmasına girişilmeli.
Madenci şirketin gittiği köylerin bazılarında köylüler bölünmüş durumda. Mülksüzleştirmeler kırsalda kenttekinden farklı etki yapıyor: köylülere arazileri karşılığında villa teklif edenler var. Bu durum bazı köylülere cazip görünebiliyor :
“Toprağım para etmiyor, bana ederinden daha fazla para veriyorlar canıma minnet” bakışında olanlar var.
Buna karşı tarımı koruyan ‘’toprak savunması’’ bilincini oluşturan bir söylem etkili olabilir:
‘’Şirkette işe girip ne yapacaksın? Maden kapanıp, şirket çekip gittiğinde sen nereye gideceksin? Karnını neyle doyuracaksın? Toprağın, bahçen kalmadığında ne yiyeceksin? Mecburen göç edeceğin kentte manavdan domates toplayamazsın….’’
Köylerin sağlıklı yaşantısı için hem istihdam hem köylerin daha dolu olması gerekiyor. Bu nedenle köylülerin ekonomik koşullarını dikkate almadan onları mücadeleye kazanamayız. Bu durum aynı şekilde, mücadeleye gençlerin kazanımını da etkiliyor. Köylülüğün tasfiyesinin hızlandırıldığı yıllardan bugüne kent yaşam koşulları köylerdekinden daha olumsuz. Kent ekolojisi gerçekleriyle kırsal çevre mücadelesinin birleştirilmesi, ortak bir çevresel yıkıma karşı kent/kır bağlantısının kurulması şirketlere kitlesel toplumsal baskıların gücünü yükseltecektir.
Bir bölgede maden işletmesi, zenginleştirme tesisleri ile birlikte bir kere açıldı mı, takip eden kapasite artırımlarında köyden ve kentten insanları mücadeleye kazanabilmek gitgide zorlaşıyor;
- Nakliye firmalarıyla, yerelde yaşayanların işe alınmalarıyla, sosyal destek adı altında para dökülmesiyle madene bağlı ekonomik ilişkiler kuruluyor,
- Doğrudan kişileri parayla bağlamaktan ziyade borçlandırma, muhtaç bırakma yöntemleri izleniyor. Yerel halk da maalesef bazı yerlerde kısa vadeli çıkarlarını düşünüyor,
- Maden şirketleri, yerli-milli görüntüsü altında maden işletmesi açabilmek için yerelden kendilerine işsiz güçsüz yandaşlar bulup, bunları madene ortak yapıyorlar. Daha sonra büyük maden şirketleri ve emperyalist şirketler bu yerel taşeron şirketlerin hisselerini satın alıyor.
- Maden işletmeye girerken taşımacı, betoncu gibi yan sektörler oluşturuluyor ve tüm önleyici çabalara karşın yağmadan pay almaya çalışanlar oluyor. Üstelik bu fırsatçıların bir kısmı geçmişte mücadelede ön saflarda yer alan kişiler.
Kentlerde ise kalkınma ve ekonomik büyüme anlatıları kentlileri kırsalın yıkımlarına karşı duyarsız kalmaya yönlendirebiliyor. Ekolojik yıkımlar ağırlıklı olarak kırsalda olduğu, buna karşın bu yıkımlar kentlinin çoğu zaman da gereksiz tüketimi uğruna yapıldığı için kentle kırsalın uzlaştığı bir zemin bulmak zor görünüyor: Kentliyi paraya bağımlı, tüketimci yaşam tarzından çıkarmadan kırsalın (ve aslında kentlinin de) sorunlarına ortak etmek mümkün olabilir mi?
Diğer taraftan ‘’köylüler ve biz’’ şeklinde bir ayrım yapmak da yapay görünüyor. Buna bir çözüm yolu köylü odaklı olmak yerine kentle-köyü birleştiren mücadele örmek olabilir.
Gençlik: Karadeniz genelinde gençler politik alanda yok denecek kadar azlar. Ancak arayışta olan bir potansiyel mevcut. Kentle köyü birleştiren bir mücadeleyi asıl memleketinden mega kentlere üniversiteye giden veya mega kentlerden bu alanlara üniversite okumaya giden gençlerin alanlarını çevre mücadelesiyle kesiştirerek kurma olanağı olabilir. Bunun için gündemlerin ele alınışını gençlerin odağına düşecek biçimde içeriklendirmek önemli. Gençleri gidip geldikleri bu birbirinden farklı alanların tümüne aidiyet hislerini güçlendirip, aynı zamanda gitgide kaybolan umutlarını yeşertecek biçimde, iyi bir yaşamın olanaklı olmadığı bir gelecek tahayyülünün getirdiği umutsuzluğa karşı özneliklerini hatırlatıp mücadeleye davet etmeliyiz.
12.06 SAMSUN
Samsun Çevre Platformu(SAMÇEP), Sol Parti, Yeşil Sol Parti ve Kuzey Kültür Derneği ile görüşmeler
Çevresel tahribatlar:
- Altın madenciliği: Şahin Dağlarında altın arama (Sıralı, Atayurt köyleri ve Kavak’ın 3-4 köyü) başladı: ormanda yollar açıldı, sondaj yapıldı, sondaj sonrası su kaynakları kurudu. Henüz ÇED süreci başlatılmış değil.Muhtarlara, köylüleri Fatsa altın madenine götürme ve aynı şekilde Fatsalıları Şahin Dağları’na getirme ve köylülerle görüştürme önerisi yapıldı.
- Taş ocakları: Kavak’ta çok sayıda taş ocağı ve çimento fabrikası var: bölgede yapılan kazılar yüzünden bir dağ komple yok edildi ve köylüler mağdur oldular. Hafriyatın tozundan bahçelerdeki, ormandaki bitkiler ölüyor. Bunun üzerine köylüler örgütlü mücadele başlattılar, davalar açıyorlar.
- Orman seyreltme: Salıpazarı ve Ayvacık’ta dehşet seviyede orman seyreltme söz konusu. Kocadağ ve Salıpazarı’nda buna karşı eylemler yapıldı.
- Eti Bakır’ın (Cengiz Holding) projeleri:
- Kıyı dolgu projesi: flotasyon atıklarını 5-6 km.’lik boru hattı ile Tekkeköy’ün üstünde köylerin ortak alanına boşaltma projeleri mücadeleyle durduruldu. Bunun üzerine şirket, Tekkeköy’de atık depolama için kıyı dolgu talebinde bulundu. 177 dönümlük kıyı dolgusu için ÇED onayını 10 haziranda aldı.
- Tekkeköy’deki sülfürik asit üretim tesisinde kapasite artışı projesi: İDK toplantısı 24 haziran tarihinde yapıldı.
- Sinop Boyabat’ta bakır madeni çıkarma projesi: 12 hazirandaki Halkın Katılım Toplantısı tepkiler sonucu yaptırılmadı.
- 2023’te Ondokuz Mayıs Üniversitesinde Prof. Dr. Gülfem Bakan tarafından yürütülen araştırmada Tekkeköy kıyısında T3 noktasındaki (OSB Kanalı) kıyıların ağır metallerle kirlenmiş olduğu ve bunun ekolojik açıdan orta ila yüksek risk taşıdığı belgelendi. Sanayi atıkları bu kanala doğrudan boşaltılıyor ve en yüksek ağır metal değeri bu kanalda ölçülüyor.
Samsun Tekkeköy’de Eti Bakır sülfürik asit üretim tesisi
- Biyokütle Santrali: Ercili mahallesinde 27 MW kapasiteli biyokütle santraline karşı mücadele kaybedildi. Tesisinin yakınında bulunan 8-10 hanenin yaşam koşullarında ciddi kötüleşme var: gürültü, toz, süt veriminde düşüş. Yakınındaki kırma-eleme tesisinden gelen aşırı toz ve santralde yakmak üzere getirilen ağaç talaşları ve çöplerden yayılan kemirgenler de çok rahatsızlık veriyor. Biyokütle santraline günde 8-9 kamyon malzeme getiriliyor. Tesisin normalde üretmesi gereken elektriğin kat kat fazlasını üretmesi, çevreden ve dışarıdan taşımayla çok miktarda orman varlıklarının getirilmesiyle oluyor. Biyokütle tesisi, civardaki orman varlığı için büyük baskı unsuru!
- Kıyı dolguları: Samsun’da kıyı şeridi Rize-Trabzon gibi denize girilmez hale getiriliyor, müştereklere saldırılıyor. Dolgularla bugüne kadar Samsun’da 10 km’lik kıyı kaybedildi: plajlar yok ediliyor. Hatalı yapılan bir marina ciddi çevre kirliliğine neden oluyor. Samsun-Batı Derecik’te kıyı bölgesinde, kıyı rejimine aykırı yapılan işlerle Samsun’un doğal yapısı yok ediliyor. Kentte çevresel yıkımlara yönelik en büyük toplumsal muhalefet bu alanda.
Samsun Atakum sahil bandına yapılmış olan bu dolgunun oluşturduğu beyaz yeşil köpük, dalga hareketi ve düşük su sirkülasyonu yüzünden oluşan alg ve fitoplankton çoğalmasından kaynaklanıyor.
- Sanayi Bölgesi: 2018’de alınan kararla Çarşamba ovasında Havaalanı-Yeşilırmak arası sanayiye açıldı: OSB, MKE’ye devredilen şeker fabrikası, Biyokütle tesisi gibi projeler bunun ilk adımları.
- Sucul ekosistem ve atıksular: Kirlilikten dolayı balık istihsali son yıllarda çok düştü, bazı bölgelerde denize girme yasakları getiriliyor. Karadeniz’e biyolojik arıtma sonrası yapılan derin deniz deşarjı genel çevre meselelerinden birisi.
- RES ve GES’ler: Bölgede artan ve hızlı ilerleyen RES projeleri var(Havza’da Hacıdede: burada GES’le yedekleme).Ladik’te Pinares Enerji’nin 17 türbinli, yine Ladik’te Enerjisa’nın 37 türbinli RES projeleri var. Ancak yenilenebilir enerji kaynaklarına bakış açısı çok olumsuz değil. Kapladığı geniş alanlar nedeniyle GES’lere karşı tepki daha fazla.
Mücadeleye dair:
- Bölgedeki mücadele hukuk mücadelesine sıkışmış durumda. Halk dava açıyor fakat davalar kazanılamıyor.
- Kentliler şehirde bir ağaç kesildiği zaman tepki gösteriyorlar fakat ilçelerde, köy ve mahallelerde olan bitene yeterince duyarlı değiller. Orman ve toprak talanlarını görmezden gelmelerinin temel nedeni ekonomik kalkınma anlatıları.
- Kentlinin ekoloji duyarlılığının geliştirilmesi finansmanla ilgili bir mesele; kentten araç kaldırmak, halkı kırsaldaki yıkım alanına götürmek önemli bir masraf gerektiriyor ve bunun finansmanı da kamuoyunda ne kadar tepki çektiğine bağlı. Halk partiler üzerinden mücadele ile ilişkilenmekten çekiniyor. Mücadele genel olarak meslek odalarına ve buralarda belli kişilerin özverisine kalıyor.
- Samsun’da kıyı dolgu projesinin durumunu incelediğimiz sırada iki gençle röportaj yaptık. Gençlere bazı sorular sorduk, röportajda müştereklerin onlar için önemini vurguladılar, ancak buraya gelene kadar birkaç soru üst üste sormamız gerekti. Gençler ve mücadeleci gruplar arasında kesişim alanı sosyal ve ekonomik olanaklardan geçiyor. Gençler mücadeleye katılacaksa ve burada bilinçlenip militanlaşacaksa onlara hem mücadele ederken imkanlar sağlamak, hem de zorlu geleceklerini biraz daha iyi hale getirmek için mücadelede kalmalarının önemini aşılamak gerekiyor. Bunun için imkanları bulmak zor olsa da, imkan sağlayabilecek kesimleri de bu konuda destek göstermeleri için ikna etmeliyiz.
13.06 ORDU (11.2022 tarihi itibariyle il sınırlarının 74%’ü madenlere ruhsatlı)
Ordu Çevre Derneği (ORÇEV)’le görüşme
Çevresel tahribatlar:
- Fatsa/Altıntepe altın madeni: Şirket kapasite artırımı talep etti. Madenin ruhsatını iptal ettirmek için parti ve odalardan madene karşı yazılı belge alındı ve İDK toplantısına katılındı. Bu toplantının çıkışında Çevre Bakanlığı kararı ile ruhsat iptal edildi. Proje alanında bulunan tarihi eserlerden dolayı da Kültür bakanlığı olumsuz görüş verdi. Rehabilitasyon yapılmadığı için Fatsa Çevre Derneği tarafından dava açıldı. Rehabilitasyon bile yapılsa bölgede ağaç büyümüyor, otlar kuruyor.
- Altın Madeni Projeleri: Orduda olan altın madeni projeleri dava açılarak iptal ettirildi: Mesudiye, Gölköy köylerinde ruhsat aşamasında olan madenlerin davaları kazanıldı.
Perşembe Soğukpınar Mahallesindeki proje ruhsat süresi aşımıyla, diğerleri taahhütlerini yerine getirmedikleri için iptal edildi.
- Giresun Dereli’de altın madeni sondajları: MAPEG’ten arama ruhsatı almadan, kaçak olarak yapılan ve çevresel tahribata neden olan sondajlar yerinde tespit edildi. Yasal yaptırımlar için jandarma ile temasa geçildi, ancak jandarma tutanak tutmayı kabul etmedi. Ayrıca mayıs ayı sonlarında altın madenine karşı bölgede bir miting organize edildi.
Giresun Dereli’de kaçak yapılan altın madeni sondajları sonrası tahrip edilen doğa: hiçbir yasal protokole uyulmadan yapılan sondajlar sırasında kimyasal maddeler doğrudan açık alana ve branda üzerine döküldü.
Her türlü maden arama faaliyeti doğaya zarar verir. Buna karşın geçtiğimiz yıllarda ön aramalar Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) sürecinden çıkarıldı.
- Büyükşehir Belediyesi’nin faaliyetleri: Yapmaları gereken temel hizmetler dururken, Büyükşehir Belediyesi sebze yetiştirmekten enerji üretimine kadar pek çok konuya el atıyor. Belediye’nin maden ve enerji şirketleri var.
- Bentonit madenleri: Ünye ve Fatsa’da çok sayıda bentonit madeni işletmesi var. Bunlara da davalar açıldı.
- Kabadüz bakır-kurşun-çinko madeni: ORÇEV bu madenin atıksu havuzu projesine karşı dava açtı ve 3. atıksu havuzunu yaptırmadı. Bilirkişi keşfinde kimyasal atıkların ırmağa boşaltıldığı gözlendi. Bu zaman zarfında madendeki mineral tüketildi. Şirket Trabzon ve Artvin’den cevher getirip burada zenginleştirmek istiyor.
- Sondajlara açılan davalar: Erzincan’da sondaja dava açtılar. Trabzon/Yomra’da benzer durum var: direniş sayesinde şirket sondaj alanından gönderildi. Sondaja karşı durmak için ORÇEV’den Mesudiye için destek talebi iletildi.
- RES’ler: RES projeleri hızlı ilerliyor; bilirkişi keşfe geldiğinde türbinler çoktan getirilmiş oluyor. Mesudiye’den RES karşıtı halk desteği yeterince gelmiyor, çünkü burada 4 mevsim yaşanılan yerleşik bir düzen yok. Ayrıca RES’ler kuş göç yolları üzerinde yapılıyor. Kabadüz’de Kalyon’un 33 türbinli RES projesi var.
- HES’ler: HES’lere karşı davalar açıldı, ancak endemik türlerin bulunmasına ve RAMSAR anlaşmasına rağmen yine de kaybedildi.
- Kıyı dolguları: 2014 ten beri dolgu projeleri var. Ünye’den başlayıp Ordu’ya kadar olan kıyı şeridinde yapılmış çokça dolgu var: otel, kafe, yat limanı(balıkçı barınağı adı altında) Ordu merkez kıyılarını yoğun şekilde kuşatıyor. Bunlara karşı ORÇEV sürekli davalar açıyor ve kamuoyu oluşturmaya çalışıyor, yine de rant projelerine engel olamıyor. Bunlardan birisi Melet nehrinin denize döküldüğü bölgede: yapılan mendirekle civar mahallelerin denizle bağı koparılıyor. Derelerin denize döküldüğü alanlarda kirliliğe, derenin akışında bozulmaya yol açıyor, batıdan doğuya doğru denizin sürüklediği kumlar mendireklerde birikiyor. Biriken alüvyonlar denize gitmeyince mahalleleri su basma riski ortaya çıkıyor. Kent halkı ise tepki göstermiyor. Eskiden halk bostanları olan alanlar dolgu nedeniyle yok edilmiş durumda. Halen devam eden 3 dava ve 2 keşif gezisi var.
Ordu merkezde yat limanı yapılmak üzere inşa edilen mendirek kıyıdaki deniz suyu akışını bozuyor. Biriken alüvyonlar ve dere yatağı içine giren deniz suyu sucul ekosistemde kirliliğe neden oluyor.
- Katı atıklar: Eski çöp döküm alanının üstünü kapatıp büyük bir külliye yapma planı var.Yeni çöp döküm alanı Ünye’de, Ordu’nun katı atıkları buraya getiriliyor.
- Atıksular: Ordu’da atıksular, muhtemelen arıtma yapılmadan derin deşarj ile denize veriliyor. Maden atık suları, tarım ilaçları yağmurla derelere karışıyor. Denizden bazı bölgelerde koku geliyor.
Mücadeleye dair:
- Projelere karşı çalışmalarda ORÇEV halk toplantıları düzenledi, projeler anlatıldı. Zaman içinde köylerden destek talepleri gelmeye başladı.
- ORÇEV kırsalda ve kentte olan yıkımlara karşı davalar açıyor, Gümüşhane, Giresun, Tokat gibi çevre illere de destek veriyor. Ancak üst üste gelen çevresel yıkımlarla mücadelede maddi ve fiziksel olarak zorlanıyorlar.
- Halk ne kadar tepki verirse ÇED sürecinde onay veren kurumların projeleri iptal etmeleri o oranda artıyor.
- Fatsa Altıntepe altın madeni kapasite artırımında olduğu gibi tepkinin yoğunlaştığı yerde kamu kurumları halkı dinlemek ve şirketler geri adım atmak zorunda kalıyorlar.
14.06 GİRESUN (11.2022 tarihi itibariyle il sınırlarının 85%’i madenlere ruhsatlı)
Çevre mücadelesi veren kişilerle görüşmeler ve Görele’de ‘’Yaşam Altından Değerlidir’’ paneline katılım
Polen Ekoloji Kolektifi olarak Giresun Görele’de köy sakinleri, muhtarları ve yaşam savunucularının da katılım sağladığı Giresun’da madenciliğin yıkımları paneline katıldık. Panelde kolektif üyemiz Levent Büyükbozkırlı Altın madenciliğinin yıkımlarını, “neden altın madenleri kapatılmalı”yı ve Giresun’da altın madeni projelerini aktardı. Harşit Vadisi Platformu başkanı Çınar Çetinkaya ise Giresun’da metalik vahşi madenciliğin yıkımlarını paylaştı.
Çatalağaç Köyü’ndeki yaşam savunucusu Soner Aydın ise Alagöz Bakır madeninin kaynak sularını nasıl zehirlediğini, maden şirketinin yıkımlarını ve ne zorluklarla karşılaştıklarını ve çözüm önerilerini paylaştı. Panelin son bölümünde katılımcıların sorularıyla mücadele ihtiyaçlarını, sorunlarını ve çözüm önerilerini soru-cevap şeklinde tartıştık.
Giresun Görele Yaşam Altından Değerlidir Paneli
Çevresel tahribatlar:
- Altın madeni projeleri: Giresun sınırları içinde 11 adet altın madeni projesi bulunuyor. Bunlardan 4 tanesi için Giresun Valiliği tarafından kültürel ve turizm değerlerinin zarar göreceği gerekçesiyle ÇED süreci sonlandırıldı. 1 adet proje Proje Tanıtım Dosyası revize edileceği gerekçesiyle iptal edildi. 3 projeye ‘ÇED gerekli değil’ kararı verildi. Kalan 2 projenin ÇED süreci devam ediyor.
- GES’ler: çok sayıda GES projesi var. Şebinkarahisar’da Bayburt Grup’un 150 MW’lık projesi en büyüklerinden birisi.
- Kalker ocakları: bölgede çok sayıda kalker ocağı ve kırma eleme tesisleri bulunuyor.
Harşit vadisinde dere yatağına kurulan beton santrallerinden birisi. Dereden kum ve çakıl taşlarını alan beton santrallerine ek olarak vadi boyunca tepelerde yer alan taş ocakları ve derenin suyunu gasp eden HES’ler ekosistemde ciddi tahribata yol açıyorlar.
- Bakır madeni: Alagöz bakır madeninde sadece 180 işçi çalışıyor. Maden yolunda kamyon trafiğine bağlı olarak trafik kazaları oluyor ve madende çalışan işçiler çeşitli hastalıklara maruz kalıyorlar.
Alagöz madenin Doğankent-Tirebolu-Görele ilçelerinde kapasite artırım projesi için İDK toplantısı 23.06’da gerçekleştirildi. Şirket 6500 hektar civarındaki ruhsat alanında, mevcut proje alanını 3 ayrı ÇED alanı üzerinden 1367 hektara çıkararak faaliyetini mega-madene dönüştürmek istiyor. Proje alanı çok büyük oranda ormandan oluşuyor.
Giresun Doğankent ilçesi Çatalağaç köyünde Alagöz maden sahasının çok yakınında bulunan anıt ağaçlardan birisi. Ağacın gövdesinde ‘’Biyoçeşitlilik ve Ekolojik Denge için doğaya bırakılmıştır’’ yazılı bir tabela asılı.
Alagöz bakır madeninin doğadan neler alıp götürdüğünü gösteren fotoğraflar
Mücadeleye dair:
- Giresun’da ilçe özelinde öne çıkan çevre örgüt veya dernekleri tespit edemedik. Panel katılımcılarının çoğu sol partilerden veya çevre köy muhtarlarındandı.
15.06 TRABZON (11.2022 tarihi itibariyle il sınırlarının 77%’si madenlere ruhsatlı)
Trabzon Bilim Kültür Sanat Evi’nde Halkevleri, Sol Parti, Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP) ile görüşme
Çevresel tahribatlar:
- HES’ler: Geçmiş dönemde HES’lere karşı yoğun şekilde mücadele veren DEKAP, çalışmalarını madenlere karşı da devam ettiriyor: Araklı’da altın madenine, başka bölgelerde taş ocaklarına karşı mücadele örnek verilebilir.
- Altın madeni projeleri: Trabzon’da Araklı’da 2, Maçka’da 1 adet altın madeni projesinin ÇED süreçleri 2023 yılında Trabzon B.Ş.Belediyesi ve yerel belediyenin olumsuz görüşleri nedeniyle sonlandırıldı.
- 4.grup metalik maden projeleri: Araklı, Düzköy, Maçka’da bulunan kurşun, çinko, bakır madeni projeleri iptal edildi.
Mücadeleye dair:
- Dışarıdan müdahalelerin çevre mücadelesine zarar verdiği vurgulandı. Mücadeleyi büyütmek ve yaymak gerekli, ancak DEKAP bunu yapmak için bölgesel olarak bir çatı altında toplanma fikrine sıcak bakmıyor. Bunun yerine ülke genelinde madencilikle mücadele platformu kurma önerisi yapıldı.
- Çevre mücadelesinde 3 önemli etken ‘’hukuk, örgütlenme ve mücadele’’ olarak dile getirildi. Ancak hukukun eski önemi kalmadığı da belirtildi.
- DEKAP, AB gibi kurumlardan fon desteği alınmasına kesinlikle karşı tutum sergiliyor.
- Mücadelede emek-sermaye çelişkisini yeterince vurgulayamadığımıza dair öz eleştiri yapıldı.
RİZE (11.2022 tarihi itibariyle il sınırlarının 82%’si madenlere ruhsatlı)
16.06 FINDIKLI
VİÇEM Çevre Meclisi ve Sol Parti ile görüşme
Çevresel tahribatlar:
- Madenler: HES’lerin yerini son dönemde madenler alıyor: Fındıklı’nın 80%’i maden sahası. 7-8 yıl önce Aslandere köyünde sondaj yapıldı. Buradan geçen yolun betonlaştırılması da muhtemelen Arhavi’deki madenlere hizmet için: yol çok geniş açılmış ve etrafında sondajlar var.
- Yeşil Yol: Doğu Karadeniz sahilini baştan başa kat eden ve kentlerin denizle bağını koparan Yeşil Yol projesinin madenciliğe hizmet edeceği tespitleri yapılıyor.
- Altın madeni projesi: Çayelinde altın madeni projesine karşı etkili bir mücadele olmadı, ancak Belediye’nin su varlıklarına zarar vereceğini beyan ettiği yazıyla proje iptal edildi.
Mücadeleye dair:
- 2007’de HES’lere karşı başlayan mücadele Fındıklı halkının ciddi direnişi sayesinde ilerledi. Köylü kadınlar ayakları dereye değdiği için HES’lere engel oldular. Diğer taraftan mücadelenin başlangıcında TMMOB’dan temsilcilerin, akademisyenlerin ‘’bilimsel bakış’’altında yenilenebilir enerji biçimi olduğu için HES’leri savunmaları örneği verilerek, bilimsellik, teknoloji gibi kavramların eleştirel olarak ele alınması ve bunların gerçekte kime/neye hizmet ettiğinin sorgulanmasına işaret edildi.
- Geçmişte HES’lere karşı verilen mücadelenin genç kuşaklara aktarılamadığı ve Fındıklı’da lümpen, apolitik bir gençlik yaratma çabalarının yoğun olduğu ifade edildi.
- VİÇEM, Kent Konseyi çağrısı ile oluştu, ancak Belediyeden ayrı bir oluşum. Mücadelelerinde sayıları on beşi bulan bir avukat grubundan destek aldıklarını belirttiler.
- Sondajları muhtarlardan haber alıyorlar. Mücadeleyi güçlendirmek için muhtarlar ağı örülmeli. Fiili saldırı olmadan direniş de aktif olmuyor.
- Çevre mücadelesine yönelik bir çalıştay yapılması önerisi: uzmanlar ve çevre örgütlerinin akademik bilgilerle halkı konuya duyarlılaştırması önerildi. Ayrıca yerelden mücadele verenler de çalıştayda söz almalı.
- Köylerde nüfus son yıllarda çok azaldı, yaz aylarında biraz artıyor. Köylüler eskisi kadar tarıma bağımlı değiller, ilçede maaşlı işlere bağımlılık gün geçtikçe artıyor.
- “Çevre mücadelesinin yerelin ihtiyaçlarından yola çıkarak örgütlenmesi gerektiğine dair genel yaklaşıma vurgu yapılırken aynı zamanda diğer mücadele alanları/özneleri ile birleşik hareket edilmesinin önemi de belirtilmelidir. Bu bakımdan yereldeki sol hareketler arasında yaşanan kırgınlıkların, sorunların birleşik mücadelenin geliştirilmesinde büyük bir handikap çıkardığı görülmektedir.
16.06 ARHAVİ
VAMİNON platformu ile görüşme
Çevresel tahribatlar:
- HES’lere yönelik genel tespitler:Türkiye’de yapılan dere tipi HES’ler aşırı su çektikleri için sürdürülebilir değil: dere yatağını çok küçültüyorlar ve sıcaklık artışına neden oluyorlar.Kalan can suyu değil can çekişme suyu oluyor ve canlı türlerinin büyük çoğunluğu yok olup baskın türler geride kalıyor. Üstelik ardışık HES’lerde sediment akışı her seferinde 20% civarında azalıyor: özellikle alabalık türleri üreyemiyor ve akış boyunca diğer türlerle beslenen balık sayısı gitgide azalıyor. HES’ler için sucul ekosisteme etkilerini dikkate alan bir kabul eşiği konulmalı ve bunu aşan yerlerde yatırım yasaklanmalı. ÇED kriterlerinin niceliksel (kazı alanı, enerji santrali kapasitesi…) olarak alınması hatalı. Bazı yerlerde 1 MW’lık HES, başka yerdeki 50 MW’lık HES’ten daha fazla tahribata yol açabilir.
- Koruma alanları: koruma alanları ilanları sorunlu; aralarında ekolojik koridor yok, bunlar birbirini desteklemiyor. Ayrıca doğal kaynak planlaması da yok. Ucube bir sistem!
- Doğal yaşlı ormanlar: korunması için Tarım-Orman Bakanlığı’na öneri yapıldı. Ancak bu alanlarda üretim yapılamayacağı için bu öneri bakanlığın pek işine gelmiyor. Doğu Karadeniz’de bu tanıma giren orman oranı 3,5% civarında. Orman Genel Müdürlükleri üzerinde aşırı seyreltme yapmaları yönünde büyük baskı var. Bu nedenle doğal ormanlar risk altında.
- Altın ve Bakır Maden Projesi: Mehmet Cengiz’e ait Eti Bakır A.Ş.’a Arhavi ilçesindeki 10 köyü kapsayan 1930,92 hektarlık bir alanda altın ve bakır madeni arama ruhsatı verildi. Yerleşim yerleri, tarım alanları ve doğal ekosistem üzerindeki olası yıkıcı etkileri nedeniyle halk arasında büyük endişe yaratıyor. Arhavililer, maden faaliyetlerinin su kaynaklarını kirleteceği, tarımsal üretimi tahrip edeceği ve ağır metallerin tüm ekosisteme geri dönüşü olmayan zararlar vereceği konusunda kaygılı. Bölgede hâlihazırda faaliyet gösteren HES’ler ve taş ocakları yaşam kalitesini düşürmüşken, bu yeni projenin de benzer hatta daha büyük zararlar doğuracak.. Zengin endemik tür çeşitliliğine sahip bu eşsiz doğa alanına iş makinelerinin ve sondaj faaliyetlerinin girmesi bir katliamdır. Ayrıca projenin yalnızca Arhavi ile sınırlı kalmayıp komşu ilçeler Hopa ve Fındıklı’ya kadar yayılması olası..
Arhavi Eti Bakır Maden Ruhsat Alanı
Mücadeleye dair:
- Köylere gidilmesine rağmen köylüleri görüşmeye ikna etmek zor oluyor. Üstelik köylerde fazla insan yaşamıyor, ancak yazın geliyorlar.
- Neoliberal yapının kırılması lazım, ancak bunun için geç kaldık. Çok sayıda proje var:sahil yolu, HES’ler, taş ocakları. Bunlarla uğraşmaktan Artvin merkezde doğaya ve sosyal yaşama zarar veren projelere karşı çevre hareketinin mücadelesine destek vermeye az enerji kalıyor.
- Şirketlerin genel merkezleri önünde ve köylerde yıkım alanlarında eş zamanlı kitlesel eylemler düzenlenebilir. Protesto pasif bir eylem tarzı. Bunun ötesine geçmeliyiz.
- Kamuyu, müşterek yaşam zihniyetini yerli yerine koymayı hedeflemeliyiz. Neoliberalizmin bozduğu ve olmayan ilişkileri yeniden kurmalıyız.
- Gençlerin sosyal ve çevresel sorunlarla ilgileri düşük seviyede: imza toplama kampanyaları gençlerden çok az ilgi gördü. Arhavili gençler burada gelecek görmüyorlar.
- Maden işletmesinde tam bir yok ediş söz konusu: geriye dönüşü imkansız olan bu yıkım insanları etkilemek için bir olanak sunuyor bizlere. ‘’Bu kadar HES yapıldı da elektrik faturam neden düşmüyor?’’ sorusu sorulmalı.
- Arhavi’deki madene karşı çıkan bazı kişiler Artvin’dekine karşı durmuyorlar: maden-enerji gerekli düşüncesinin etkisindeler.
- Vadinin ve daha geniş anlamda havzanın ne tür potansiyelleri var? Havza bazlı çalışma yapacak kişilere ihtiyaç var: ziraat, iktisat, orman… konularında dışarıdan ve yerelden kişilerin sahada uzun süreli çalışma yapmaları ve başka bir ekonomik yaşamın kurulması, müştereklerin kazanımı yoluyla kapitalizme karşı duruş gerekiyor. Çalıştaylarda kitabi-kuramsal bilgiler değil sahada yapılan çalışmaların sonuçları sunulmalı.
- Kırsaldaki insanlar doğayla uyumu bilirler, kentli ise ekolojiyi sonradan öğrendi. Kentte ve kırsalda farklı jargonlar kullanılmalı. Örneğin ‘’kırsalda kalkınma’’ söylemi hatalı: nasıl ve ne oranda kalkınacak?
- Ekosistem değerlendirmesine yönelik uzun süreli çalışmalar da yapılabilir: geleneksel tarım da yapılsa uzun vadede maden çıkarmaktan daha ekonomik, köylüler için daha kazançlı olacaktır.
- Konuşulan sorunların hepsini eş zamanlı/birlikte çalışmak gerekiyor. Ancak akademi çok zayıflamış durumda: eleştirel bakıştan uzak tutulmaya çalışılıyor. Akademide müfredat değiştirilmeli.Çevre davalarında yargıyı ise bilirkişi kararları yönlendiriyor. Bilirkişi atamaları çoğunlukla hükümetin bakış açısına göre yapılıyor.
- Karadeniz’in ciddi tehdit altındaki deniz ekosistemini de gündeme getirmek gerekiyor.
Arhavi Maden İstemiyor – Vaminon Pankartı
17.06 HOPA
Halkevleri ve Ziraat Odası Bşk. ile görüşme
Çevresel tahribatlar:
- HES’ler: Hopa’da çevre mücadelesi HES karşıtlığı ile başladı. Derelerin Kardeşliği Platformu örgütlendi. Karadeniz’in çoğu vadisi HES projeleri ile kuşatıldı. Hopa’da HES projesi iptal ettirildi. Bu mücadelede 2011’de dönemin başbakanının protesto edildiği bir eylemde polisin şiddetli müdahalesi sonucu Metin Lokumcu öldürüldü.
- Orman seyreltme: aşırı seyreltme Hopa’nın en önemli ekolojik sorunu. Artvin’in tüm ilçelerinde ağaç işleri endüstrisine hammadde sağlamak için aşırı ağaç kesimi yapılıyor. Orman İşletme Şefliklerine belli miktarda kesim talimatı veriliyor, üzerlerinde büyük baskı var. Hopa-Çavuşlu köyünde halkın tepkileri üzerine kesim durduruldu. Orman seyreltmeler bir kere başlayınca sonrasında başka olgularla durum karmaşık hale geliyor: boşaltılan alanda çay ekimine başlanması, maden sahası için yol açılması…
Karadeniz’de içi kesimlerin dik coğrafyası nedeniyle yer altı suyu çok olmuyor, yağmur sularını tutan gürgen gibi ağaçların kesilmesi ormanın su tutma kapasitesini düşürüyor, üstelik yağmuru çeken bu ağaçların yok edilmesi yağış rejimini de etkileyebilir. Ormanın seyreltilmesi, dışarıdan gelen istilacı türlerin yayılmasına da zemin hazırlıyor: Samsun’dan başlayıp tüm Doğu Karadeniz’de devam eden kokarca istilası buna örnek. Eskiden orman işçileri sadece kendi ihtiyaçları için eylül ayından kar başlangıcına kadar ağaç kesimi yaparken, şimdi şirketlere hammadde sağlamak için yaz-kış sürekli kesim yapılıyor. Bu gidişle 3-5 yıl sonra aşırı seyreltmenin olumsuz çevvresel etkileri görülmeye başlanacaktır.
Ağaç işleri endüstrisinin ihtiyaçları için Artvin genelinde son dönemde çok artan ‘’orman seyreltmeye’’ Hopa’dan bir örnek: dik yamaçlarda kesilen ağaçlar.
Mücadeleye dair:
- Ekoloji konusunda teorik alt yapıya, kuramsal okumalara ihtiyaç var. Ardından bu bilgiler pratiğe dökülmeli.
- Politik örgütleri de besleyecek, gençlik hareketiyle buluşturan yeni bir oluşuma ihtiyaç var.
- Mücadeleyi örgütlerken sürekli olarak bölgede olmak önemli: bir gelip bir kaybolan kişilerin etkisi kalıcı olmuyor. Karadeniz genelinde maden sahalarına karşı sıcak direnişi önceleyen, sonrasında genişleyen bir mücadele örgütleme düşüncesi var: sadece çevre örgütleriyle değil, ziraat odalarıyla, muhtarlarla görüşmek, onları da mücadeleye katmak.
- Gençlik: son 3-4 yılda liseli gençlerin örgütlenmesi zayıflamıştı. ‘’19 Mart / İmamoğlu’nun tutuklanması’’ sürecinde gençlik hareketi yükselişe geçti.
- Cankurtaran davası: Reşit Kibar’ın öldürülmesi sonrası şirket geri çekildi. Yapılmak istenen Turizm Tesisi diye adlandırılıyor, ancak niyetleri taş ocağı açıp, çıkarılan minerali ihraç etmek. Cankurtaran tüneli açılırken bölgede kalker taşı bulunmuştu. Burada maden açma çabasının 15 yıllık geçmişi var. Davayı çevre dosyası kapsamından çıkarmaya çalışıyorlar, 2 farklı çıkar grubunun çatışması görüntüsü veriyorlar. Bu şekilde şirketi aklama çabası var. Davaya dışarıdan destek verilmesi önemli.
17.06 ARTVİN (04.2020 tarihi itibariyle il sınırlarının 71%’i madenlere ruhsatlı)
Yeşil Artvin Derneği ile görüşme
Çevresel tahribatlar:
- Madenler: Artvin’de 525 maden işletmesi var.
- Cerattepe bakır madeni: Cerattepe, şehir merkezinin üstünde yer alıyor. Eti Bakır’ın 4406 hektarlık ruhsat sahasında bakır madeni işletmesi devam ediyor. Burada Kafkasör turizm alanı ve ormanlar var. Ekolojik değeri yüksek olan Hatila Milli Parkı, ruhsat alanının hemen sınırında. Eti Bakır ek olarak Cerattepe’de 4135 hektarlık bölgede 2.ruhsat alanı için başvuru yaptı.
- Hod Altın madeni projesi: 4-5 yıldır madende faaliyet var. İşletmeyi Çalık grubu aldı, ÇED dosyası hazırladılar. MHP’li avukat bu madeni kesinlikle açtırmam diyordu ve dava takibini üzerine aldı, ancak ÇED olumlu kararına dava açmadı! Ardından SSR madencilik Çalık’ın hisselerini satın aldı. Artmin madencilik adıyla, yerli görüntüsü altında bir şirket kurdular. Şirket henüz kazı faaliyetine geçmedi, ancak daha şantiye kurulumu aşamasında çevreye ciddi tahribat verdiler: yollarda, duvarlarda ve yüksek gerilim hattında çöküntüye yol açtılar. Yerel halk kamulaştırma ödemeleri karşılığında madene razı edildi. Vadiye sahip çıkacak pek kimse yok; köyler boş, hanelerin çoğu Bursa’da yaşıyor. Kamulaştırma iptal davası açıldı, sonuç alınamadı.
- Koza Altın: altın madeni projelerinden bir tanesi için ÇED dosyası hazırlandı. Buna dava açıldı. Koza muhtemelen çıkaracağı altın mineralini zenginleştirme için Gümüşhane’ye götürmeyi planlıyor.
Mücadeleye dair:
- Mücadelede temel unsur orada yaşayanlar olmalı. Artvin coğrafik olarak dışarıdan desteğe gelinmesi için çok uzakta.
- Halk politik söylemlere yatkın değilse, politik yanını vurgulamak mücadeleye zarar verebilir. Verilen mücadele zaten politik. Farklı politik görüşleri bir araya getirip, mücadele sırasında politik yanını görmelerini sağlamak öneriliyor.
- Cerattepe’de mücadelenin tarihçesi:
- Kominko madencilik 1993 yılında faaliyete başladı. O sıralar bölgede hayvan ölümleri gözlendi.
- 1995’te düzenlenen panelde maden şirketi ve bilim insanları bir araya geldiler. Dönemin valisi etkili mücadele için bir çevre örgütü kurmanın gerekliliğini vurguladı. Bunun üzerine 1995’te Yeşil Artvin Derneği kuruldu.
- O dönemde İl İdaresi kanalıyla valilik madenin doğuracağı heyelan riskine dikkat çekti.
- 1997’de Kominko madenciliğin faaliyeti durduruldu. 2001’de ruhsat hakları Immet Mining’e devredildi.
- Madencilik faaliyetinin başlarında şehir merkezinde olumsuz etkiler hissedilmezken, 2005’te hayvan ölümleriyle madenin zararları kentin gündemine geldi. Aynı sene ruhsat iptal davaları açıldı, dava kazanıldı.
- 2012’ye kadar faaliyet durdu, ancak 2012’de ruhsat alanları tekrar ihaleye açıldı. Artvin’den 1 otobüs dolusu insan Enerji bakanlığında görüşmeler için Ankara’ya gitti, ancak kararda etkili olamadı. İhale Özaltın’a verildi, 2 ay sonra da maden işletmesi rödovansla Cengiz’e devredildi.
- Cengiz’e karşı çeşitli ruhsat ve ÇED iptali davaları açıldı. 2014’teki bilirkişi keşfi ve 2000 kişiye yakın katılımla yapılan eylem sonrası ÇED iptali kararı alındı. Ancak 2009/7’den yararlanan şirket, Nisan 2015’te yeni ÇED dosyası üzerinden onay aldı. Bu sefer dönemin valisi halktan değil, şirketten yana tutum sergiledi.
- Bunun üzerine Haziran 2015’te Cerattepe nöbetleri başladı. 245 gün süren nöbetlere kışın devam edebilmek için kulübeler yapıldı: civar köyler, meslek odaları, vakıflar, TBB destek ziyaretlerine geldi.
- Şubat 2016’da maden şirketi alana çıkmaya kalkıştı. Yaşanan çatışmalar sonrası dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın ‘’ezin geçin’’ talimatını uygulamak üzere 7 ilden jandarma birlikleri alana gönderildi.
- 750 kişinin davacı olduğu davanın duruşmasında direnişi kırmak için Rize valisi OHAL ilan etti. Mahkeme heyeti 45 sayfalık kararını hemen ertesi gün açıkladı! Karar temyize götürüldü ve Danıştay’da onandı. Ardından AYM hak ihlali kararı verdi. Rize İdare Mahkemesi Danıştay ve AYM’nin kararlarını dikkate almadı.
- 2017’den bu yana 32 hektarlık alanda galeri ile madenciliğe devam ediliyor.
- Cerattepe’de bakır rezervi tükendikçe etraftaki alanlara yayılmak için sondaj başvurusu yapıldı. CB kararı ile Kafkasör sınırları daraltılıp, kuşa çevrildi. Buna iptal davası açıldı ve kazanıldı. Danıştay kararı onadı.
- Bugüne kadar Cerattepe’den sadece bakır çıkarıldı. Rezerv alanının üstünde yüzeye yakın seviyede altın minerali var. 2014’te altını çıkarmak için açık ocak ÇED başvurusu yapıldı. HKT’ye gelen 1000 civarında kişi toplantıyı yaptırmadı. Eti Bakır bunun dışında Cerattepe’deki atık barajlarını Murgul’a taşıma ve Murgul’da siyanür havuzu projeleri hazırladı. Bunlara tepki olarak Murgul Bakır İşletmelerinin 900 kadar işçisi fabrikayı kapattı. Ardından Eti Bakır geri adım attı.
18.06 GÜMÜŞHANE (11.2022 tarihi itibariyle il sınırlarının 93%’ü madenlere ruhsatlı)
İkisu, Teksun, Artabel Vadisi Köyleri Yardımlaşma Derneği ile görüşme
Çevresel tahribatlar:
- Altın madeni projeleri:
- İkisu köyünde Koza’nın altın madeni sondajına karşı açılan dava kazanıldı, ancak İstinaf’ta kaybedildi. Tekrar İstinaf’a verildi, 6 yıldır bekleniyor.
- Işık köyünde altın madeni ÇED kararına dava açıldı, bilirkişi keşfi için tarih bekleniyor. Şirketin altın araması yaptığı alan AFAD bölgesi: bakanlık ruhsat sahasında ne olduğunu incelemeden ‘ÇED gerekli değil’ kararı veriyor.
- Yalınkavak ve Aksu köylerinde de altın madeni projeleri ÇED sürecine dava açıldı. Aksu köyü için açılan davada bilirkişi keşfi 17 temmuzda yapılacak. Aksu’daki maden projesi en çok Çamlı köyünü etkileyecek. Dernek olarak çevre köylerden köylüleri keşfe getirip, kalabalık olmaya çalışacaklar.
- Merkez ilçe Yitirmez köyündeki altın madeni projesine de ‘ÇED gerekli değil’ kararı verildi. Acilen dava açılması gerekiyor.
- Taş ocakları: altın madenleri yanı sıra Gümüşhane’de taş ocağı talebi de çok fazla (Aşkale Çimentoya malzeme sağlamak için)
- Gümüştaş madencilik: terk edilmiş olan Gümüştaş Madencilik’in kendi haline bırakılan atık havuzu uzun yıllardır çevreye zehir saçıyor. Aynı şekilde Harşit çayından, sanayi deresinden zehir akıyor.
- GES’ler: Gümüşhane’de çok sayıda GES projesi bulunuyor.
Gümüşhane Koza Altın’ın Mistra Altın Madeni Sahası ve Siyanür Havuzu
Gümüşhane Merkez Taş Ocağı
Mücadeleye dair:
- Gümüşhane’de halkın geçimi kamu üzerinden, kentte endüstri yok gibi. Kentin mineraller yönüyle zengin olması ve geçim olanaklarının sınırlı olması nedeniyle maden şirketleri kolay tutunuyor.
- Maden ruhsat sahalarında çok sayıda tarihi eser var. Bunların kaydını alıp, Koruma kuruluna tescil ettirmeye çalışıyorlar.
- Gümüşhane’de merkezi ve yerel mücadeleleri koordine edebilecek ve destek verebilecek bir çevre/ekoloji derneği ya da platformu olmaması yerelin mücadelesini daha dağınık bırakıyor ve yereller daha çok desteğe ihtiyaç duyuyorlar.
- Köylerin bireysel olarak bilirkişi ücretlerini ödemesi zorlaşıyor.
- Köylerdeki nüfus az ve mücadelede olan kişiler genellikle İstanbul gibi kentlerde. Bu da maden şirketlerinin süreçlerini fiziksel olarak takip etmeyi ve zamanında eyleme dönüştürmeyi zorlaştırıyor.
19.06 TOKAT (11.2022 tarihi itibariyle il sınırlarının 46%’sı madenlere ruhsatlı)
Tokat Çevre Platformu, Köy Muhtarları, çevre aktivistleri, Eğitim-Sen ve SES ile görüşmeler
Çevresel tahribatlar:
- Tokat’ın coğrafyası dağlık-kayalık değil, iş makinalarının kolayca çalışabileceği Çamlıbel, Yaylacık, Boğalı gibi yaylalar var. Maden aramalar büyük oranda su havzalarında yapılıyor ve Tokat’ın su varlıklarını tehdit ediyor.
- Maden projeleri:
- Merkez-Şehitler’deki madene dava açıldı.
- Yeşilyurt’ta krom madeni hakkında muhtardan bilgi alındı: 09.2023’te ‘ÇED gerekli değil’ kararı verilen projeye dava açılmadı.
- Turhal’da Özdemir Antimuan 1970’lerde kuruldu. Mart 2025’te yeni bir projesinin IDK’sı oldu.
- Merkez ilçe Mülk köyünde altın madeni projesine ‘ÇED gerekli değil’ kararı verildi, dava açılmadı.
- Almus ilçesi Üçgöl köyünde altın madeni projesine ‘ÇED gerekli değil’ kararı verildi, dava açıldı ve kazanıldı.
- Erbaa’da altın araması için Galata Altın 2021’de başvuru yaptı. Protestolar sonucunda ‘ÇED gerekli’ kararı çıktı.
- Zenit madencilik 2020 yılında kaçak olarak maden ruhsat alanına girdi, arama yapamadan köylüler tarafından çıkarıldı. 4.grup maden için arama yapmak istediler, asıl niyetleri altın çıkarmaktı.
- Günçalı köyünde şirket altın madeni araması yapmaya çalıştı, halkın tepkisiyle arama yaptırılmadan şirket gönderildi.
- Tokat Merkez’de komşu alevi köyleri Killik, Güzelce, Günçalı, Aydoğdu ve çevrelerinde 86.000 hektar civarında çok geniş alanlar madene ruhsatlı durumda. Bölgede tarım-hayvancılık gelişmiş durumda.Çekerek ırmağı gözeleri buradan çıkıyor. Madenin nehri kirletmesi durumunda Yozgat’a kadar çok geniş bir alan zehirlenecek.
- RES ve GES’ler: madenler dışında Tokat’ta çok sayıda RES(Basçiftlik’te İçtaş’ın 100 MW’lık rüzgar santrali…) ve GES(Merkez’de Eksim Enerji’nin 34,6 hektarlık alanda güneş santrali…) projeleri var. Bunlara karşı etkili bir mücadele yürütülmüyor
Mücadeleye dair:
- Tokat Çevre Platformu madenlere karşı yerelde mücadele veriyor. Eğitim-Sen de bu mücadeleye destek oluyor.Tokat Dernekleri Federasyonu İstanbul’da örgütlü durumda.
- Kent merkezinde yaşayan insanlar madenlerin yıkımlarına karşı ilgisizler, politika yapmaktan korkuyorlar.
- Tokat’ın çevre örgütlerinin üyeleri genelde İstanbul’da bulunuyorlar. Köylerde kışın az kişi kalıyor, yazın köye dönüş oluyor.
- Madene karşı mücadele veren alevi köylerinin etrafındaki diğer köyler bu mücadeleye destek vermiyorlar. Bu köylerin muhtarları üzerinde hükümet yanlıları tarafından baskı kurulduğu izlenimi var. Buralarda gençler yaşlılara göre daha duyarlı. İmza kampanyası ve bildiri dağıtmak yoluyla örgütleme çalışması yapılabilir.
- Killik, Güzelce, Günçalı, Aydoğdu köylerinin aralarında madene karşı canlı bir dayanışma var. Önce yasal yollardan mücadele edip, bu yetmezse sahada bilfiil mücadele vereceklerini belirtiyorlar. Jandarmaya karşı mücadelede milletvekillerinden de destek istenecek.
- Muhtarlar resmi kurumları dolaşıp, köylerinde proje olup olmadığını sorguluyorlar, ancak dilekçelerine çok geç cevap alabiliyorlar.
- Killik köyünde maden aramaya gelen HLC şirketine köylüler engel oldu. Maden aramaya dava açıldı, reddedildi. Dava İstinaf mahkemesine taşındı. Ruhsatı mahkeme iptal etti ve emsal niteliğinde bir karar yayınladı: kararda ÇED süreci aranmayan karot ve kırıntı alınmasının (ön arama) doğaya zarar verdiği ve bunun için ÇED gerektiği belirtiliyor ve detay aramaya giren sondaj, kuyu, yarma işlemlerinin ÇED’e tabi olduğu hatırlatılıyor. Bu projenin ruhsat alanı, daha önce işletmeye başlayan 54 türbinlik RES projesinin ruhsat alanı ile 30% civarında çakışıyor.
- Bölgede 500 yaş civarında anıt ağaçlar var. Bunları korumaya almak için İl Özel İdaresine başvuru yapıldı: inceleme sonrası alanın tamamının sit alanı olamayacağı, kısmen belli bölgelerin sit alanı ilan edilebileceği belirtildi. Ayrıca Alevi Derneklerinden aleviler için kutsal olan Çalbaba bölgesinin koruma bölgesi ilan edilmesi için destek istendi.
Tokat Merkez Günçalı köyünün üstünde bulunan Çalbaba’dan görüntü.
Burası da maden ruhsat sahası içinde yer alıyor.
TESPİTLER VE ÖNERİLER
- Yerel halk zaman zaman kalkınma, istihdam gibi ihtiyaçları nedeniyle madenleri, özellikle de yenilenebilir enerji santrallerini desteklemek zorunda kalıyor. Bu nedenle kalkınmacılık eleştirisi güçlü bir şekilde yapılmalı. Mücadelenin sadece çevre sorunları ile sınırlı kalmayıp, köylülüğü yıkıma uğratan genel neoliberal politikalara, kapitalizme karşı olacak şekilde örgütlenmesi gerekiyor. Öte yandan bazı bölgelerde sebze-meyve üretimi ile geçinenler mahsul kaybına uğradıkça bilinçlenmeye başlıyorlar.
- Karadeniz Bölgesi genelinde çevresel tahribatların, mücadele-çatışma alanlarının listeleme ve haritalama yöntemleriyle envanterinin çıkarılması soruna bütüncül bakış ve yıkımları belgelemek, bellek kaybına engel olmak yönleriyle faydalı olacaktır.
- Mücadeleye muhtarları, köylüleri kazanmak önemli. Bu amaçla bir bölgedeki köylüler civardaki benzer faaliyetlerin çevresel tahribatlarını gözleriyle görmeleri için bu alanlara götürülebilir veya yakındaki yıkım alanlarında yaşayan kişiler yeni projenin yapılacağı bölgeye gelip tecrübelerini aktarabilir.
- Şehirdeki merkezi çevre/ekoloji koordinasyon veya derneklerinde yıkım sahalarında yaşayan kişilerin olması direnişi örgütlemek ve maden şirketlerinin usulsüzlüklerini, hareketlerini öğrenmek için gerekli.
- Mücadelede teknik analiz ve bilgi üretimi gibi önemli bir yeri olan tmmob’un son yıllarda yaşadığı güç kaybı ve bazı odalarda iktidar yanlısı grupların yönetimleri alması büyük bir eksiklik yaratmaktadır. Buna karşı sol, sosyalist mimar, mühendis ve plancıların yerellerdeki çevre hareketi ile olan bağlarının güçlendirilmesi için yeni yollar, örgütlenmeler geliştirilmesi gerekmektedir.
- Politik Ekoloji çalışmaları sadece yerellerdeki çevre örgütleriyle değil, demokratik örgütler, meslek odaları, emek örgütleri, barolar, akademisyenler, halk sağlıkçılar… üzerinden ilerlemeli.
- Çoğu bölgede çevre dernekleri arasında ayrışmalar, uzak duruşlar gözlendi. Parçalı mücadele ve birleşememek önemli zorluklara yol açıyor. Bir araya gelmenin yolları araştırılmalı: eski deneyimlerin derli toplu irdelenmesiyle, emek ve kadın mücadelelerini de kapsayan birleşik mücadele sınıfsal temel üzerinden örgütlenmeli.
- Yıkımı yaşayınca tepki refleksinden çıkıp sınıf bilinciyle sadece yıkım alanlarına değil potansiyel maden alanlarına da karşı durma ve bu maden talanını sonlandırma çalışmaları yapılmalı. Bu da daha çok köylerde ve kentlerde kapı kapı dolaşıp şirketlerden önce maden talanının sistemsel nedenlerini ve sonuçlarını bilgilendirmek ve direnişi birleşik bir mücadele ile örgütlemekle olacaktır.
- Maden projelerini yürüten ve finanse eden şirketler ve bankalar ağı ifşa edilmeli.
SONUÇ
Yol açtıkları ekolojik ve sosyal sakatlamaları meşrulaştırmak için hükümet ve madenci şirketler maddi kalkınmayı, ekonomik büyümeyi yüceltmeye ve bunların doğaya yoğun şekilde el konulmadan gerçekleşemeyeceği algısını oluşturmaya çalışıyorlar.
Bu rapor hazırlanırken, Çorum Milletvekili Oğuzhan Kaya ve Zonguldak Milletvekili Ahmet Çolakoğlu ile 113 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3159) TBMM genel kurulundan geçirildi. Bu şekilde Türkiye’nin yeraltı ve yerüstü doğal varlıklarına yönelik uluslararası şirketlerin talanına giden yolu ardına kadar açmak için kalan son dikenler de temizleniyor. Hükümet, yeni dünya düzeninde Türkiye’ye biçilen ‘’hammadde ihracatçısı, madenci ülke’’ rolünü hayata geçirmek için vakit kaybetmiyor: yerli-milli görüntüsü altında uluslararası şirketlerin tüm talepleri karşılanıyor. Bu aşamada sermayenin ekstraktif saldırılarına karşı sadece üç sınır akla geliyor;
- Cevherlerin gitgide düşen tenör oranları ve şirketlerin artan enerji harcamaları nedeniyle yükselen maliyetler,
- Şirketlerin çok sayıda ruhsat alanında eş zamanlı çalışma için personel-makina-sermaye yönüyle kapasiteleri,
- Birleşik mücadelenin gücü
Orta ve Doğu Karadeniz Bölgelerindeki görüşme ve gözlemlerimize dayanarak; köyler boşaltılarak kırsal yaşamın yok edilmesine ve tarım-hayvancılığa bağlı geçim ekonomisi sakatlanarak gıda güvenliğinin ortadan kaldırılmasına karşı mücadele vermenin hayati önemde olduğunu düşünüyoruz. Öyleyse şiddeti gitgide artan saldırılara karşı tek mücadele hattı çevresel yıkım projelerine karşı yaşam alanlarını savunmak olmamalı: Köyleri nasıl yeniden şenlendirileceğimizi, kaybettiğimiz müşterekleri nasıl geri kazanacağımızı, kırsalın geçim ekonomisini nasıl koruyup geliştireceğimizi, el konulan kentsel alanlarda kent hakkını nasıl hayata geçireceğimizi tartışmalıyız. Çözümler üretip, bunları uygulamak için örgütlenme yolları bulmalıyız. Karadeniz insanın isyankar ve sevecen karakteri bize bu mücadelede ışık tutacaktır.
Emek ve demokrasi mücadelesi veren geniş kesimleri bir araya getirebilmeliyiz. Kalkınma eleştirilerinin ötesinde kalkınmaya alternatifler önermeliyiz, ekonomiyi maddileşmekten arındırma, iyi yaşam ve doğanın hakları üzerine politikalar üretebilmeliyiz. Bu bağlamda bilgi ve becerilerini halkların faydası için kullanacak, sahada araştırmalar yapacak ve bunların çıktıları üzerinden yerel halkı örgütleyecek araştırmacılara, bilim insanlarına ihtiyaç var.
Süper izin kanunuyla tabuta son çiviler çakılıyor! Peki bizler ne yapacağız? Geçmişteki pratiklerimizi tekrar ederek, reformist taleplerle tabutu açmaya mı çalışacağız, yoksa biriktirdiğimiz tecrübelerden yola çıkıp öz eleştiri yaparak, ekolojik yaşama dair bütünsel bir bakışla, devrimci bir mücadele için yeniden doğmaya mı çalışacağız?
“Ekolojik bir sınıf bilincini” mücadelede temel odağımız olarak alırsak ve “sınıf dışı” kimliklerle kendilerini ifade eden grupları da bu çatı altında toplamayı başarabilirsek birleşik bir mücadele örebiliriz. Ekolojik yaşam ancak, ekosistemin sakatlanmadığı sağlıklı bir doğada, katılımcı demokrasinin yerleştiği, yoksulluğun ve emek sömürüsünün ortadan kalktığı sağlıklı bir toplumda mümkün olabilir.
Birleşe birleşe kazanacağız.
Tokat Günçalı’da Çalbaba Türbesi. Bu alanı Günçalı köylüleri kolektif kutsal alan olarak kullanıyorlar.
Mücadelelerinin niyetlerini ve şiarlarını ağaçlara asarak iradelerini diri tutuyorlar.

